Telefon
WhatsApp
Sosyal Medya Manipülasyonu
HP Victus 16-D1047NT

Öyle laf olsun diye demiyorum. Gerçek manada artık iki dünya var. Birincisi içinde yaşadığımız fiziksel dünya, ikincisi ise dijital dünya. Tıpkı gerçek dünyada olduğu gibi idame ettirmemiz gereken güvenliğimiz, kimliğimiz, itibarımız, alanımız ve hiçbir şekilde silinmeyen kayıtlarımız ile birlikte oluşan bu ikinci dünyanın adı dijital dünya ve sanılandan çok daha dikkat edilmesi gereken bir alan. Birebirliğimizin sanal hali. Dilediğiniz kadar fake hesap açın, fark etmez... 

Dijital zeka diye yeni bir kavram bile var artık. İleriki yazılarımda dijital zekaya da değineceğiz ama şimdi sosyal medya bizi, bizden de ziyade çocuklarımızı ve en çok da gençlerimizi nasıl manipüle ediyor; gelin birlikte bunu konuşalım önce. 

Sosyal medya bir Güç'tür ve sen gücünü kontrol edemez, ne yapıldığını fark edemezsen kontrol edilirsin. Üstelik bunu kendi kararın ya da kendi düşüncen olduğunu sanarak! Konu detaylı olduğu için birkaç bölümde işlemeye devam edeceğiz. Şimdi yavaş yavaş hedef konuya doğru ilerleyelim. 

Teknolojinin asıl amacı insana hizmet etmek, hayatımızı kolaylaştırmak ve insan “zekası” ile birlikte yaşamın her alanında verilere hızlı ulaşımı sağlamaktır. Lakin yapay zeka ile birlikte asıl hedef biraz şaştı, fikrimce. Örneğin sosyal medyada 70 tane beğeniye ulaştığınızda yapay zeka sizi en yakın arkadaşınızdan daha iyi, 300 beğeniye ulaştığınızda ise sizi sizden bile daha iyi tanıyor. Bu alanda sevgili Akan Abdula bir TEDX konuşmasında sosyal medyanın algoritmasının nasıl yol izlediğini bize çok iyi aktarmıştı. Kısaca Akan Abdula'nın konuşmasını toparlarsak olayın gelişimi şöyle ilerliyor aslında: 

Yapılan araştırmalar gösteriyor ki sosyal medyaya girmenin en büyük nedeni özgürlük. Ki buna klavye kahramanlığı da dahil. Öngörümce diğer nedenlerden biri de sahip olmak ve içinde bulunmak istediğimiz yaşamları izlemek. Burada da devreye ayna nöronlar giriyor. Mış gibi hissetmek... Azınlıkta olan kısım ise bilgi edinmek üzere sosyal medyayı kullanıyor. Bir kesim daha var ki; o da vakit geçirmek. Biz buna vakit harcamak diyelim... Google ve Facebook gibi büyük şirketlerin bünyesinde çalışan nice çalışanın aktardıkları bilgilerde de bunu görebiliyoruz ki bu konuyla ilgili çalışanlarla yapılan bir belgesel bile var. Üstelik bu kesme giren kişilerin çoğu ise gençler ve ergenler. 

Bizler elbette teknolojiye karşı değiliz ki şahsi olarak işimin de, mesleğimin de bir parçası sosyal medya. İşin görünen kısmından ziyade mutfağına, yapay zekaya, algoritmalara değinmemin nedeni de bundan dolayı aslında. Farkındalık oluşturmak ve teknolojiyi faydalı olarak kullanabilmek için bunları bilmek ve öngörmek zorundayız. Eğer bunu bizler yapmazsak, kendimizi bilinçlendirmenin yanı sıra gençlere de bunları aktarmazsak şu an fişini çekmekten bile aciz olan bu makinelerin bizi yönetmesine müsaade etmiş oluruz.

Sosyal medya, yani veri dünyası algoritmalarla kontrol edilir ve yazılımcılığın temeli algoritmayı iyi çözmektir. Aslında gerek fiziki dünyada, gerekse dijital dünyada her şey algoritmalarla ilerler ama dijital dilde konuşacak olursak; algoritmayı idrak edemezsen, bilgisayarın dilini de çözemezsin. Hangi yazılım dilini bildiğin ya da öğrenmek istediğinden ziyade ilk kavraman ve bilmen gereken şey algoritmanın kendisidir. Onun felsefesini, tekniğini iyi öğrenmen gerekir ki bu bir yandan da gerçek hayatta problem çözme yeteneğini de geliştirecek olan analiz etme becerini de geliştirir. 

Yine Akan Abdula'nın dilinden kısa notlar halinde toparlamam gerekirse konuya şöyle devam edebiliriz: Sosyal medya algoritmalarının tek bir amacı var; o da sizi öngörülebilir kılmak! Yani algoritma der ki aslında; "Seni öngörürsem eğer, ne yapacağını da bilirim. Seni ve sonraki hamleni, düşünceni doğru anlarsam, senin ileriye dönük hareket ve davranışlarını da öngörülebilir kılarım. Düşüncelerinle bile oynarım, anlamazsın! Ben düşündüm sanırsın ama tüm olan aslında benim büyümdür..." Bilimsel alanda büyü terimi çokça sevilmez ama bunun bir anlamı da büyülemektir aslında. "İleriye dönük davranışlarını da şekillendirirsem, dünya daha stabil olur. Böylece daha rahat yönetirim, yöneltirim". Peki, bunu ne için yapar? Çünkü pazarlama alanında (ve diğerlerinde) tüketicilerin öngörülebilir olması markaların hayatta kalması, aynı zamanda da daha da büyümesi demektir. 

Eliza testi denemelerinde, adına kusur dedikleri, beyinde bir farklılık keşfetmişler. Eliza testi psikiyatrist olmadan, aradan doktoru çıkartarak bir danışanı nasıl iyileştiririm üzerine yazılmak istenilen bir program. Bu programı tam anlamıyla başaramamışlar ama şunu fark etmişler: Sorun'unu Soru'ya dönüştürürsen, yani "seni sana dinlettirirsen", senin söylediğin şeyi soru şekline dönüştürüp seni sana yansıtırsan, yüzde doksan oranında iyileşmek mümkün. Örneğin yazılıma diyorsun ki "çok üzgünüm, sevgilim kalbimi kırdı". Program da sana diyor ki "sevgilin kalbini kırdığı için mi çok üzgünsün?" İşte beni bana dinlettiğinde, "anlaşıldığımda güya", bende iyileşme görülüyor. İşte aslında dönüp dolaştığımızda iş anne çocuk ilişkisine, görülme hissine ve gerekliliğine, yeterli ilgi ve sevgiye kadar dayanıyor. Temelimiz aslında görülme hissi ve anne çocuk ilişkisine kadar gidiyor... Yine bunu da ayrı bir konu başlığında konuşuruz. Aslında her şey birbirinden ayrı gibi görünse de, hepsi ve her alan birbiriyle bağlantılı, bağıntılı, türev etkisinde. 

Beynimizde bir problem var: Kendimizi dinlediğimiz zaman, kendimizi kendimize yansıttığımız zaman iyi hissediyoruz ve algoritmalar bunu keşfettiği anda, sizi daha öngörülebilir hale getirmek için size sizi yansıtmaya başladılar. Önce özgürce giriyorsunuz o sosyal medyanın içerisine. Davranışlar sergiliyorsunuz. Algoritma bunu biriktiriyor, anlıyor. Ondan sonra hoşlanacağınız ya da size benzeyen her şeyi size göstermeye, hoşlanmayacağınız hiçbir şeyi de size göstermemeye başlıyor ve bir zaman sonra sadece kendinizi duyduğunuz ve gördüğünüz bir dünyada yaşamaya başlıyorsunuz. Biz onlara "Yankı Odaları" diyoruz. Hepimiz özgürlük için girdiğimiz sosyal medyada, yankı odalarında hapsedilmiş, kapatılmış bir şekilde bekliyoruz.

Peki, niye böyleyiz? Çünkü ben normalim. Bana benzeyen herkes zaten normaldir diye inanıyoruz. Buna da "hipernormallik" deniliyor. Bize benzemeyen hiç kimse de zaten normal değildir diye düşünüyoruz çünkü gördüklerimiz ve karşılaştıklarımız hep aynı. Bu kez ne oluyor: "Ötekileştirme"… Dolayısıyla hipernormalleşme böyle çalışıyor ve algoritma ne yapıyor biliyor musunuz: Size benzeyen şeyleri size gösterip, daha da hipernormal olmanızı sağlıyor!

Size sizin hoşlanacağınız (yapay) bir gerçek yaratıyor ve sizi gerçeklikten tamamıyla koparıyor. O nedenle bulunduğun her kanalı, takip ettiğin her sayfayı iyi analiz et ve hep söylediğim gibi; sorgula. Ve kendime hep hatırlattığım bir şey: Şule, karşılaştığın şey dost mu düşman mı bilemezsin. Artık rahman görünen şeytan kaynıyor her yer. Dolayısıyla sadece savunduğun ya da inandığım şeyleri değil, dost olmadığını düşündüğün, şüphe ettiğini de araştır ve gerçekleri gör ki onların seni tanıdığı kadar, onun senden bilgi sahibi olduğu kadar sen de onu tanı, bil, öğren. Soru da cevap da bilgiden doğar ve bilinmezlik korku verirken bilgi cesaret verir, aklına yön verir, seni geliştirir. Hamlelerin net, adımların sağlam olur. Bilgini bu yönde de geliştirmezsen, ona karşı kendini nasıl savunacaksın? Farkındalık, farkındalık diye nidalanırken, bilmediğin ya da tanımadığın şeye karşı nasıl gardını alacaksın?

Gençlerin sosyal medyada en çok dinledikleri kişilerden biri Reynmen, en çok dinledikleri müzik arabesk rep, en çok takıldıkları mekan da lokmacılar, en çok izledikleri sosyal medya içerikleri tostçular imiş. Tostçu Erol’u siz görmüyorsanız, üzülmeyin. Muhtemelen yeni gençlik değilsiniz ve algoritma bu gerçekleri sizin değil, yeni gençlerin önüne seriyor; özgür sosyal medyada…

Yankı odalarından çıkamazsanız; gerçeği olduğu gibi değil, olduğunuz gibi öğreneceksiniz ve bu çok tehlikeli. Gerçeği olduğunuz gibi algılayamazsınız, olduğu gibi algılamalısınız. Sistem sana veri olarak bakıyor, tüketici olarak bakıyor. Kim olduğun, kaç çocuğunun olduğu, işin, mesleğin hiç önemli değil. Sen verisin! Tıklamak zorundasın, beğenmek zorundasın, beğenilmek zorundasın, bazen de kızabilirsin. Algoritmalarda sana verilen hak bu ve gereksiz insanlar sınıfındasın… Data ve sistem böyle ilerliyor.

Ve Akan Abdula der ki: Kaybettiğiniz cevapları sadece ışığın altında anahtar arar gibi aramayın. Hala bütün çözümler içinizdeki duygularda. Kendi duygularınıza odaklanın, içinizdeki duyguları dinleyin. Anlamlar hakkında daha derin düşünmeye başlayın. Doğru soruları sorduğunuzdan emin olun. Sadece tek yönlü bakarak bir şey anlayamazsınız. Önceden ekonomiden mezun olan ekonomist oluyordu, artık bu yok! Metaforlar, sosyal bilimler, coğrafya, dil bilim, sinir bilim, davranışsal ekonomi, kültürel antropoloji, psikoloji ve benzeri gibi her alandan, hepsinden anlamak zorundasınız! Ancak böyle çıkabilirsiniz yankı odalarından.

Kendi düşünme algoritmalarınızı oluşturmazsanız, sistem sizin için oluşturacak ve bu işin hiç şakası yok.

0 Yorum

Henüz Yorum Yapılmamıştır.! İlk Yorum Yapan Siz Olun

Yorum Gönder

Lütfen tüm alanları doldurunuz!

Worldef

Reklam

FLORYA

Anket

Ofisgo1111
Ofisgo2222

E-Bülten Aboneliği